Ağız kanseri görülme sıklığı tüm dünyada artmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nün tespit ettiği en ölümcül sekiz kanser türü içinde yer almaktadır.(1) Yapılan çalışmalarda ağız kanserinin yaş ile birlikte arttığı ve hastaların %95’inden fazlasının 40 yaş üzerinde özellikle erkeklerde kadınlara oranla iki kat fazla görülmektedir. Bununla birlikte son yıllarda 40 yaşından daha genç kişilerde de sıklıkla saptanmaya başladığı bildirilmektedir.

Vücudumuzun gelişimini düzenleyen bir takım dengelerin etkisinden kurtularak çoğalan hücrelerin meydana getirdiği doku veya doku benzeri oluşumlara TÜMÖR adı verilir. İyi huylu tümörler yavaş büyürler komşu dokuları iterek gelişirler. Meydana gelen oluşumlar ana dokudan kolayca ayırt edilebilir. Tekrar oluşum pek göstermezler. Kan ve lenf yoluyla ilerleyerek başka yerleşme bölgelerinde yeni oluşumlar meydana getirmezler. Yani metastaz yapmazlar.

Kötü huylu tümörler ise dokuların içine yayılırlar, normal doku ile aralarında belirli bir sınır yoktur. Kan ve lenf yoluyla yayılırlar, yani metastaz yaparlar. Çabuk büyürler hızlı seyirleri ve yayılma özellikleri sebebiyle civar dokularda ve organlarda yıkım meydana getirirler. Ağız kanseri zamanla daha derin dokulara, komşu yumuşak dokulara, lenf bezlerine, sinirlere, kan damarlarına ve kemiğe yayılarak metastaz yapabilmektedir.

Ağız kanserleri baş-boyun bölgesi kanserlerinin önemli bir grubunu oluşturmaktadır. Oluşumlarında sigara ve tütün kullanımı, aşırı alkol tüketimi, stres, aşırı güneş ışığı, kronik travmalar, kötü ağız bakımı, ve bazı virüsler önemli etkenlerdir.

ERKEN TEŞHİSİN ÖNEMİ

Erken teşhisin çok önemli bir yere sahip olması nedeniyle ağız boşluğunda yer alan farklı tiplerdeki kanserlerin klinik görünümleri diş hekimleri tarafından ayırıcı tanıları ile birlikte bilinmeli ve teşhis edilmelidir.

Erken teşhis edilmediği takdirde düşük hayatta kalma yüzdesi ve tedavisinin zorluğu nedeniyle ağız kanserleri en önemli ağız hastalıklarındandır. Ağız kanserleri, erken teşhis edildiği zaman tedavisi de kolay olabilir ve hayatta kalma oranı % 80 civarındadır. Ancak, lezyonların gelişirken her hangi bir bulgu vermemeleri ve belirgin doku değişiklikleri yaratmamaları nedeniyle vakaların % 40’ından daha azı erken dönemde saptanmaktadır. Olgular genellikle –ne yazık ki- belirgin hale geldiği zaman fark edilmektedir ve bu belirtiler kanserin  % 60 oranında ilerlemiş olduğu bir safhadır.

Ağız kanserleri erken teşhis

 Hastaların 5 yıllık yaşama oranları; lezyon metastatik düzeydeyken saptandığında %15 iken, bölgesel düzeydeyken saptandığında % 30’a ve lokal düzeydeyken saptandığında % 50-60’a ulaşmaktadır.

Ağız kanseri tanımlanırken de anlatılmak istenen dokular; dudaklar, yanak mukozası, ağız tabanı, diş eti, sert damak, yumuşak damak ve dilin ön 2/3’lük hareketli kısmı ve ağız tabanı dediğimiz dil altı bölgesidir. En çok alt dudak köşesi, ağız tabanı ve dilin hareketli kısmının yan kenarlarında görülür. Dil kanserleri, en sık karşılaşılan ağız içi kanserlerden olup, tüm ağız kanserlerinin  %20-50’sini oluşturmaktadır.

Küçük lezyonlar genellikle başlangıçta belirti vermezler, ancak büyüdükçe ağrı, hissizlik, şişlik, kanama gibi belirtiler gösterirler.

Ağız kanserleri erken dönemde ağız içinde yara şeklinde parlak beyaz – gri veya kırmızı renkte, sınırları belirgin doku (mukoza) kalınlaşması şeklindedir. Daha sonra büyüyerek ülser şeklinde görünürler. Bu yaralar ağrıya veya çiğneme güçlüğüne neden olabilirler.

Yanakların iç yüzeylerinde de ağız kanserleri görülebilmektedir. Belirgin olmayan bir ağrı olabilir. Renk değişikliği, yanma hissi, dil buraya değdiğinde sanki pürtüklü, kaba bir yüzeye dokunuyormuş hissi oluşur. Ayrıca iyi uyum göstermeyen protezi olan kişilerde sürekli travma ve baskı sonucu mukoza kanserleri gelişebilmektedir. Özellikle sigara içen ve yüksek oranda alkol kullanan kişilerde ağız kanserlerinin görülme oranı yüksektir.

Ağız kanseri nedenleri

Ağız içinde herhangi bir nedenle oluşmuş olan bir yara mutlak surette en fazla 3 hafta içinde iyileşmiş olmalıdır. Eğer iyileşme olmuyorsa veya rahatsızlık daha da artıyorsa kanser şüphesi ile yaklaşılır.

AĞIZ KANSERİ OLASI BELİRTİLERİ

  • Ağız içinde meydana gelen normal görünüm dışında oluşan beyaz veya kırmızı renkli alanlar
  • Ağızda kanamalı, ağrılı, tahriş olmuş, kabarık veya kalınlaşmış dokular
  • Ağız içinde veya boğazda tekrarlayan kanamalar ve kendiliğinden, herhangi bir neden olmadan, kanayan diş etleri
  • Seste boğukluk, kısıklık veya boğazda yutulamayan cisim hissi
  • Çiğneme ve yutma zorluğu
  • Lenf bezlerinde şişlik
  • Dil ve çene eklemi hareketlerinde zorlanma, kısıtlılık
  • Dil veya ağzın diğer bölgelerinde duyu kaybı, uyuşukluk hissi
  • Alt veya üst çenede meydana gelen şişlikler ve bunun sonucu mevcut protez uyumunun bozulması.

Bu belirti veya rahatsızlıklardan herhangi biri mevcutsa diş hekiminizi ziyaret ediniz.

Ağız kanseri lezyonları başlangıç döneminde herhangi bir belirti vermeden ağrısızdır ve bu nedenle de gözden kaçabilir veya ihmal edilebilirler. Lezyonlar ilerledikçe sağlıklı ağız dokularında hasar oluşturarak ağrı şikâyeti de başlatabilirler. Kişilerin ağız kanserini fark etmesi kolay olmayabilir. Erken tanı için ağız içinde meydana gelen ve en fazla 3 hafta içinde iyileşmeyen yara oluşumunda veya doku değişikliğinde diş hekimine gidilmesi çok önemlidir.

AĞIZ KANSERİ RİSK FAKTÖRLERİ

  • Tütün ürünleri ve alkol tüketimi(2)
  • 2.Bazı virüsler (Human Papilloma Virus): Kadınlarda serviks kanseri gelişiminde de rol oynadığı gibi oral kanserlerin gelişiminde de rol oynadığı çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir.
  • Diyet: Sebze ve meyvelerden fakir diyet Bazı besin maddelerinde bulunan kanserojen yapıcı maddeler ağız kanseri riskini artırmaktadır.
  • Fazla güneş ışığına maruz kalınması: Bu kişilerde dudak kanseri riski artırmaktadır.
  • Pozitif aile öyküsü (Genetik yatkınlık): Bir ya da daha fazla birinci derece akrabasında baş boyun kanseri görülen bireylerde kanser görülme riski 2-4 kat artmıştır, bu risk artışı sigara ve alkol kullanımı gibi bilinen risk faktörleri olan bireylerde daha yüksektir.
  • 6.Kronik travma yanak ve dudak ısırma keskin kenarlı kırık dişler, kötü protezler ağız ve çevresinde tümoral oluşumların meydana gelmesini tetikleyebilir.
  • 7.Bağışıklık sisteminin baskılanması (İmmünsüpresyon): İmmün sistem hastalığı olan kişilerde, böbrek nakli operasyonu geçirmiş hastalarda, AİDS hastalarında oral kanser daha genç yaşta ve daha sık görülür ve daha agresif seyreder.
  • 8.Kötü ağız bakımı: En az sigara ve alkol kadar ağız kanseri riskini artırır.

AĞIZ KANSERİNDEN KORUNMAK İÇİN ÖNERİLER:

Alkol ve tütün ürünlerini birlikte ve yoğun kullanan kişilerde, bu ürünü kullanmayan kişilere oranla kanser riski 15 kat daha fazladır. Dolayısıyla;

  • Sigara, puro, pipo gibi tütün ürünlerinin kullanmayınız, tütün çiğnemeyiniz.
  • Alkol kullanıyorsanız, aşırıya kaçmayınız.
  • Ayrıca taze meyve ve sebze ağırlıklı doğru beslenmenin her türlü kanser riskini azalttığı gibi ağız kanser riskini de azalttığı düşünülmektedir.
  • İyi bir ağız bakımı, ağız ve diş sağlığı bakımından ve olası hastalıklardan korunmak için en önemli ve en koruyucu faktördür.
  • Tüm bunlarla birlikte düzenli diş hekimi muayenesi genel kontrol ile birlikte erken teşhis açısından da çok önemlidir.

Diş hekimleri ağız içinde kanser ya da kansere dönüşme riski olan lezyonların erken teşhisinde çok önemli rol oynar ve yüksek risk grubu hastaları belirleyip gerekli tedaviler yönünden yönlendirilerek kanser oranının azalmasına büyük bir katkı sağlayabilir. Ağız kanseri riski yüksek olan bireylerin periyodik olarak muayene edilmesiyle bu hastalık sebebiyle meydana gelen ölüm oranında % 32 azalma sağlanacağı bildirilmiştir.

Ağız kanseri yaraları

Diş hekimleri, ağız kanserinin bulgu ve semptomlarının tespit edilebilmesi açısından eşsiz bir konumda bulunmaktadırlar.

AĞIZ KANSERLERİNDE TEDAVİ

Kanser tedavilerinde lokal hastalığın kontrol altına alınması için cerrahi ve radyoterapi, sistemik hastalığın ortadan kaldırılması için ise kemoterapi kullanılmaktadır.

Ağız kanserleri genellikle standart protokollere göre tedavi edilmezler ve tedavi planı hastanın yaşına, genel durumuna, eşlik eden hastalıkların durumuna, lezyonunun lokalizasyonuna, yaygınlığına (lezyonun alanı/boyutu) tümörün evresine ve hücre tipine (patolojisi), lenf bezlerinin durumuna ve kemik dokusundaki yayılımına göre yapılmalıdır. Bu bakımdan, yayılım derecesi, cerrahi sınırlar/komşulukları önemlidir.

Tüm bu faktörler bir arada değerlendirilerek kişiye özel bir tedavi planı oluşturulur. Tedavide cerrahi, radyoterapi, kemoterapi veya bunların kombinasyonları kullanılır.

Bu lezyonların tedavisinde etiyolojik faktörlerin ortadan kaldırılması ilk aşamayı oluşturmaktadır. En fazla 3 hafta içerisinde iyileşmeyen ağız içi yaralarında öncelikle biyopsi alınarak histolojik – patolojik değerlendirme yapılmalıdır. Biyopsi sonucunda kanser hücresi görülmeyen şüpheli olguların ileride kansere dönüşme ihtimalleri olabileceğinden yakın takip altında tutulması önerilmekle birlikte, daha riskli durumlarda daha radikal cerrahi tedaviler ile lezyonların tamamen temizlenmesi tercih edilmektedir. Lezyonun tedavisi tamamlandıktan sonra, tekrarlama riski açısından sürekli olarak kontrol altında tutulması önerilmektedir.

Tedavi edilemeyen olgularda amaç yaşam kalitesinin mümkün olduğunca yüksek tutulmasıdır. Tedavi seçenekleri geçtiğimiz yüzyılda hızlı bir şekilde artmıştır. Bunun sonucu olarak da bir yandan hastalığın kontrol altına alınması kolaylaşmış ve sağ kalım oranları artmış, diğer bir yandan da hastaların yaşam kaliteleri yükselmiştir. Çoğunlukla ileri evrelerde tanı almış kanser olgularının tedavileri zordur. Ayrıca yapılan tedaviler sonrasında da hastaların yaşam kalitesini ve psikolojik durumlarını olumsuz etkileyen ciddi fonksiyonel ve estetik sıkıntılar oluşmaktadır. Erken tanının hem tedavi seçeneğinde hem de sağ kalım oranında en etkili faktörlerden olduğu açıktır.

SONUÇ

Ağız kanserlerinin çoğu ilk olarak diş hekimleri tarafından görülmektedir.

Ağız kanserleri diğer kanserlerde olduğu gibi daha iyi sonuçlar ancak erken tanı ve buna bağlı erken tedavi ile mümkün görülmektedir.

Sürekli gelişen kemoterapötik, radyoterapötik ve cerrahi yöntemlere rağmen ağız kanserlerinde 5 yıllık iyileşme oranı dünya literatür ortalaması %40 civarında iken bu oran 2 cm’den daha küçük lezyonlar için %95’tir.

Ağız kanserlerinin tedavisinde esas amaç; hastalıksız bir yaşam ve organların olabildiğince korunduğu fonksiyonel bir sonuç elde etmektir. Sadece çene kemiklerini tutmuş olsa bile olsa kanser sistemik bir hastalık tablosu olduğundan medikal onkolog, radyasyon onkoloğu ve cerrah tarafından multidisipliner bir yaklaşımla tedavi planlaması yapılmalıdır.

Sağlıklı günler dileğimle..

Dr.Tuncay Akdoğanlı

Diş Eti Hastalıkları Uzmanı

KAYNAKLAR

  1. Bray F, Ferlay J, Soerjomataram I, Siegel RL, Torre LA, et al. Global cancer statistics 2018: GLOBOCAN estimates of incidence and mortality worldwide for 36 cancers in 185 count-ries. CA Cancer J Clin 2018; 68: 394-424.

2.Chen PC, Pan CC, Kuo C, Lin CP. Risk of oral nonmalignant lesions associated with human papillomavirus infection, betel quid chewing, and
cigarette smoking in Taiwan. An intergrated molecular and epidemiologic study. Arch Pathol Lab Med 130: 57-61, 2006