Ağız ve diş sağlığı genel vücut sağlığımız açısından da oldukça etkilidir. Diş eti hastalıkları günümüzde karşılaşılan önemli bir hastalıktır. Diş çürüğü ve dişeti hastalıkları hastalıklarının yaygınlığı ne yazık ki toplumun % 85’ini kapsamaktadır. Bu yüksek oran bazı durumlarda yaşam kalitesini oldukça düşürebilmektedir.
FOKAL ENFEKSİYON TEORİSİ
Geçen yüzyılın sonunda vücudun herhangi bir bölgesinde ortaya çıkan bir enfeksiyonun diğer organları da etkileyebileceği gerçeği “Fokal Enfeksiyon Teorisi” ile ortaya konuldu. Bu teori ağız ve dişeti hastalıklarının organlarla ilişkili olduğunu savunmaktaydı.
Son yirmi yılda diş eti hastalıkları ve sistemik sağlık arasındaki ilişkiyi anlamada oldukça fazla sayıda araştırma yapıldı ve bazı ilerlemeler kaydedildi. Bu araştırmalarda dişeti hastalıkları tedavileri sonucu bunun genel sağlık üzerinde yaratacağı olumlu etkiye odaklanmıştı. Sonuçta ağız ve diş sağlığı ile genel sağlık arasındaki ilişkinin düşünülenden daha fazla olduğu ortaya konuldu.
AĞIZ ve DİŞETİ SAĞLIĞI GENEL SAĞLIĞIN AYRILMAZ BİR PARÇASIDIR.
Ağız ve diş sağlığı ve genel sağlık arasındaki ilişki çift-yönlü bir ilişkidir. Diyabet hastalığı ile diş eti hastalıkları arasındaki ilişki bu karmaşık konuya ideal bir örnek oluşturur.
Mikrobiyal dental plak, diş eti hastalıkları açısından en önemli etkendir. Ancak hastalığın ilerleme şekli, ilerlemesi ve şiddeti kişinin verdiği immün yanıta bağlıdır.
Neden bazı kişilerde ağız bakımı iyi olmamasına rağmen çok aşırı bir diş eti iltihabı olmazken, daha iyi bir ağız hijyeni olan kişilerde daha ileri düzeyde dişeti hastalıkları ile karşılaşıyoruz? Acaba genel sağlık ile ilgili bir sorun mu var?
Ya da dişeti hastalıkları bakteriyel bir kaynak oluşturarak vücutta bazı enfeksiyonlara yakalanma riskini arttırabiliyor mu?
Şu aşamada temel amaç bu hastalıkların arasındaki ilişkiyi ve ortak risk faktörlerini ortaya koyup, ispatlamaktır. Günümüzde çok sayıda araştırmadan gelen sonuçlara göre diş eti hastalıkları hamilelik, diyabet ve kardiyovasküler hastalıklar üzerinde etkili olabilmektedir. Ayrıca akciğer hastalıkları ile bağlantısı olduğu da düşünülmektedir.
Bazı Durumlar ve Ağız ve Diş Sağlığı İlişkisi
Hamilelik ve Ağız ve Diş Sağlığı
Ergenlik, hamilelik ve menopoz dönemlerinde meydana gelen ,stres faktörleri ve hormonal değişimler kişilerin savunma yanıtlarını değiştirerek ağız ve diş sağlığı açısından olumsuz etki göstermektedir. Araştırmalarda ileri düzey diş eti hastalıklarında bazı moleküllerin arttığı (prostaglandin E2) ortaya konulmuştur. Ayrıca gene bu molekülün (protaglandin E2) erken doğumu tetiklediği bilinmektedir. Bu yüzden diş eti iltihabı olan kişilerin erken doğum yapma riskinin daha yüksek olabileceği düşünülebilir.
Dolayısıyla gerçek nedensel ilişki kanıtlanana kadar anne adayları hamilelik döneminde diş eti sağlıklarını en iyi şekilde korumalıdırlar.
Diyabet (Şeker Hastalığı)
Diyabet günümüzde en yaygın kronik hastalıkları arasında. Vücutta insülin hormonunun yokluğu veya etkin kullanılmaması nedeniyle kandaki şeker seviyesinin (glukoz) artmasıyla karakterize bir hastalıktır. Ayrıca bir immün (bağışıklık) sistem eksikliği hastalığı olarak da kabul edilir.
İleri düzey dişeti hastalıkları (periodontal hastalıklar) artık retinopati, nefropati, nöropati, damar hastalıkları ve geç yara iyileşmesinin yanında diyabetin altıncı komplikasyonu olarak adlandırılmakta ve diş eti hastalığının seyrini değiştirebilen bir faktör olarak tanımlanmaktadır.(1)
Bunun yanı sıra ileri düzey diş eti hastalıkları da glisemik kontrolü olumsuz etkileyebilmekte.
Bu sonuçlara göre dişeti hastalıklarının tedavisi diyabetik hastalarda glikat hemoglobin seviyesini düşürerek, bazı sekelleri azaltabilir.
Bütün bu bulguları ışığı altında genel bir değerlendirme yapıldığında diyabet ile ağız, diş ve dişeti hastalıklarının ayrı ayrı birbirinin gidişatını karşılıklı olarak olumsuz yönde etkilemesinin sonuçta tüm organların etkilendiği ağır bir sağlık sorununun ortaya çıkmasına ihtimalinin olabileceğini bilmemiz gerekir.
Ancak kesin bir sonuca ulaşabilmek için araştırmalar halen sürdürülmektedir.
Kardiyovasküler Hastalıkları (Kalp-Damar Hastalıkları)
Kardiyovasküler hastalıklar dünyada başlıca ölüm sebebidir. Yaş, cinsiyet, sigara kullanımı, diyabet ve aile geçmişi olan kişilerde ek olarak ileri düzeyde dişeti hastalığı varsa kardiyovasküler hastalıklara yakalanma risklerinin daha yüksek olduğu rapor edilmiştir.
Enfeksiyon ve inflamasyonun (yangı-iltihaplanma) damar tıkanıklığının meydana gelmesinde ve ilerlemesinde ciddi bir rol oynadığı artık bilindiğinden ağız enfeksiyonlarının da bunda tetikleyici bir rol oynadığını düşünmek gayet mantıklıdır.
Serebrovasküler Hastalıklar (Beyin-Damar Hastalıkları)
Serebrovasküler hastalıklarda aynen kardiyovasküler hastalıklar gibi damar tıkanıklığı sonucu (ateroskleroz) olmaktadır. Damar çeperinin daralmasıni tetikleyen risk faktörleri arasında kronik inflamasyon (yangı), enfeksiyon ve kişinin kendi gösterdiği savunma bloğu (otoimmünite) olduğu yönünde literatür bilgileri mevcuttur.
Ayrıca bireydeki kolesterol ve trigliserid düzeyinde artış, şeker hastalığının varlığı ve sigara kullanımı da damar sertliği veya tıkanıklığı için tanımlanmış net risk faktörleri arasındadır.
Bu açıdan ileri seviye dişeti hastalıkları da kronik gidişat ve inflamatuar (iltihap oluşturucu) yanıyla ateroskleroz dolayısıyla serebrovasküler hastalıklar için önemli bir risk faktörü olabileceği düşünülmektedir.
Gastrointestinal Sistem Hastalıkları (Mide-Bağırsak Hastalıkları)
Doğal kaynağı tam olarak bilinmeyen bir bakteri olan Helikobakter Pylori’nin B tipi kronik gastritin ve ilerleyen dönemlerde mide ülseri hastalığının nedeni olduğu gösterilmiştir. Bulaşma yollarından birisi de ağızdır.
Son yıllarda yapılan araştırmalarda ağız bakımı ve diş eti sağlığı ile Helikobakter Pylori varlığı ilişkilendirilmiştir. Bu nedenle gastrointestinal hastalıkların nedenleri arasında dişeti hastalıkları etkin olabileceği fikri gündeme gelmiştir. (2)
Gene yapılan çalışmalarda ağız bakımı zayıf, çeşitli derecelerde diş eti iltihabı olan kişilerde Helikobakter Pylori enfekte olma oranını % 68.8 ile % 100 olduğu bildirilmiştir.
Tedavi protokolünde bu bakterinin yok edilmesinde üçlü antibiyotik tedavisi önerilir. Ancak bunun öncesinde başarıyı artırmak ve tekrarlamasını önlemek amaçlı diş eti iltihabı tedavisinin uygulanıp, bakteri kaynaklarının elimine edilmesi amaçlanmaktadır. Tabi üst düzey ağız bakımı alışkanlığının hastaya kazandırılması son derece önem taşır.
Ağız ve diş sağlığı için bakım özellikle yaşlı kişilerde, engelli bireylerde, baş ve boyun kanser tedavisi gören ve protez kullanan hastalarda sorun olabilir. Bu nedenle risk faktörü yüksektir. Gene de rutin diş hekimi muayenesi, diş fırçası, flor içerikli diş macunu ile diş ipi kullanımı ve hekim tavsiyesi doğrultusunda kullanılacak gargaralarla olası pek çok ağız içi sıkıntıların engellenebilir.
Osteoporoz kemik metabolizmasındaki bir bozukluk sonucu kemikteki protein örgüsünün seyrelmesi ve kemik minerallerinin yoğunluğunun azalmasıyla ortaya çıkan bir hastalıktır. Kemiklerin çok kolay kırılması ile karakterizedir.
Bazı çalışmalarda osteoporozlu hastalarda daha fazla diş kaybı ve çene kemiği erimesi bildirilirken, bazı çalışmalarda da bu kayıpların osteoporoz ile herhangi bir ilişkisinin olmadığını ortaya koymuştur.(3)
Osteoporoz ile ileri düzey diş eti hastalığı olan periodontitis arasında bir ilişki olduğu düşünülse de net bir sonuca ulaşmak mümkün olmamıştır.
Bakteriyemi
Yukarıda bahsettiğim FOKAL ENFEKSİYON TEORİSİ’ne göre ağız ve diş eti enfeksiyonları, ağız içindeki yaralar, bazı kanamalı diş hekimliği işlemleri (diş taşı temizliği – diş çekimi. – implant uygulaması..) ve bazen çok basit bir diş fırçalama sonrası oluşan kanama özellikle bağışıklık sisteminde sorun olan hastalarda bazı problemleri tetikleyebilmektedir.
Kan dolaşımına bakterilerin karışması bakteriyemi olarak adlandırılır. Dolaşıma giren bakteriler öncelikle kalp, beyin, akciğerler ve eklemlerimiz olmak üzere bütün organlarımızı kan yoluyla dolaşırlar. Bu açıdan ağız içinde özellikle de diş etlerimizde enfeksiyon ne kadar fazla ise riskli hastalarda bakteriyemi oluşma ihtimalide o derece artacaktır.
Özellikle kalbin iç zarı ve kapaklarında meydana gelme ihtimali yüksek olduğu için, bu tip hastalığı olan kişilerde (kalp kapağında protez taşıyan, doğumsal kalp problemi olan romatizmal kalp hastalığı teşhisi konulmuş hastalar) bazı önlemler ve doktoruyla yapılacak görüşmeler sonrası diş tedavileri gerçekleştirilerek ağız ve diş etlerindeki herhangi bir enfeksiyonun -fokal enfeksiyon odağı- kan dolaşımına katılarak yaşamsal organlara ulaşmasını önlemeye gayret edilecektir.
Bakteriyemi, sağlıklı bireylerde genellikle sorun oluşturmazken, bağışıklık sistemi yetersiz hastalarda sorun yaratabilir. Bu tür hastalarda da işlem öncesinde profilaktik antibiyotik verilmesi gerekir.
Ayrıca hemodiyaliz hastaları, transplant hastaları, bağışıklık sistemi sorunu olan hastalar, eklem protezi taşıyanlar ağız içi enfeksiyonlarının doğuracağı risk açısından rutin diş hekimi kontrollerine ve ağız sağlıklarına çok daha fazla özen göstermek zorundadırlar.
Şu aşamada bakteriyemi ve fokal enfeksiyon kavramları arasındaki fark; bakteriyemi ağız içinde veya vücudumuzun herhangi bir yerinde gerçekleştirilen cerrahi veya cerrahi olmayan ancak kanamalı olan bir işlem sırasında, mikroorganizmaların kan dolaşımına karışıp başka organlara ulaşmasıdır. Hastada hafif ateş veya kırgınlık olabilir.
Fokal enfeksiyon teorisine göre ise, mikroorganizmalar vücuttaki herhangi bir lokal odaktan uzun bir sürede kan yoluyla diğer bölgelere yayılmasıdır.
Covid-19 ve Ağız ve Diş Sağlığı
Günümüzde Covid-19’u ciddi komplikasyonlarla geçiren veya hayatını kaybeden hastaların çoğunda bağışıklık sistemi problemi olduğu bilinmektedir. Ayrıca akciğer hastalıkları, obezite, diyabet, hipertansiyon gibi ciddi sistemik hastalıkları olan kişilerde daha ağır geçtiği bildirilmekle beraber, ağız hijyeni kötü olan kişilerde daha da şiddetli olduğuna dair bilgiler gelmektedir.
Bu açıdan bakacak olursak diş hekiminizin sağlık geçmişinizi derinliğine bilmesi oldukça değerlidir.
SONUÇ
Araştırmalar ağız ve diş sağlığımız ihmal edildiği zaman bunun yıkıcı sonuçlarının genel sağlığımızı ve estetik görünüşümüzü hızla yitirmemize neden olduğunu ve yaşamsal organlarda hasara yol açabileceğini söylüyor.
Günümüze kadar yapılan çalışmalarda diş eti hastalıkları, çürük oluşumu ve bazı sistemik hastalıklar arasındaki tek veya çift yönlü etkileşimi belirleme anlamında yüksek düzeyde kanıtlar elde edilmiştir. Bu ilişkinin neden-sonuç ilişkisi olup olmadığının belirlenip ispatlanması için çalışmalar halen devam etmektedir.
Sağlıklı Günler Dileğimle..
KAYNAKLAR
1-Mealey BL. Periodontal disease and diabetes: A two – way street. JADA 2006: 137 (10 suppl): 265-315
2-Meral G, Kan B, Taşar F, Akipek S. Oral Kavitede Helikobakter Pylorinin araştırılması: Olası Gastrointestinal Sistem Hastalıkları ve Ağız sağlığı ilişkisinin saptanması. Hacettepe Diş Hek. Fak. Dergisi 2009; 33 (4): 2-10.
3-Bollen AM, Taguchi A, Hujoel PP. Number of teeth and residuel alveolar ridge height in subjects with a history of self reported osteoporotic fractures. Osteoporos Int. 2004; 15: 970-974